9 şehidimizin ardından en somut adım Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’den geldi. Tekin, “şehitlerimizin aziz hatıralarını yaşatıp yükselen yeni nesli ruhen, bedenen ve manen vatan sevgisiyle donatmak amacıyla” tüm okullarda bayrak töreni öncesinde 1 dakikalık saygı duruşunda bulunulması kararı alındığını açıklarken şunları vurguladı:
“Millî Eğitim Bakanlığı olarak en genel amacımız çocuklarımızı Türk Milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş bireyler olarak yetiştirmektir.”
Alınan bu karar uyarınca dün tüm okullarda şehitlerimiz için saygı duruşu yapıldı. Bakan Tekin de Ankara’da bir okuldaki törene katılıp şöyle konuştu:
“Emperyal güçlerin taşeronu olan hain terör örgütleri 9 askerimizi şehit etti. Hepsinin mekanı cennet olsun. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün şehitlerimizin, bu ülke için fedakarlık yapmış çabalamış bütün atalarımızın büyüklerimizin mekanları cennet olsun. Biz de bireysel olarak hem bu acıyı yaşıyoruz. Hem de Milli Eğitim Bakanı olarak başka bir görevimiz daha var. Bu ülkenin birliği beraberliği bu ülkede yaşayan çocuklarımızın vatanlarına, milletlerine sevgisini saygısını gelecek kuşaklara taşımak bakanlık olarak bizim en temel görevlerimizden bir tanesi. Bugün bir farkındalık oluşturmaya çalıştık. Allah bizlere böyle acıları bir daha yaşatmasın. Şu mesajı hep beraber vermiş olduk; Bu ülke 7’den 70’e bütün gençleriyle vatandaşlarıyla bir bütün olarak vatan toprağını savunacaktır, her türlü fedakarlığı yapacaktır. Bunu da herkes böylece bilsin.”
Ne güzel sözler ve “farkındalık”, değil mi?!
Ama keşke kendisi Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı’yken –“demokratikleşme” paketleri adı altında- PKK’yı ve bölücülüğü cüretlendiren açılım-saçılımları, bilhassa okullarda Andımız’ın okutulmasının kaldırılmasını nasıl savunduğunu hatırlamasaydık!..
“Türkiye’nin demokratikleşme süreci sağlıklı işleyecekse, bunda en önemli katkıyı sağlayacak bakanlıklardan bir tanesinin Milli Eğitim Bakanlığı” olduğunu söylediğini…
“Eğer Türkiye’de yaşamak istiyorsak, insanlara zorla dikte edilen şeylerden ziyade, daha rahat edilecek şeyler hazırlanmalıdır… Artık dünyada yeni bir devlet anlayışı çıktı ve biz de buna ayak uydurmak zorundayız.” dediğini…
Andımız’ı “Devletin ideolojik aygıtı”, “herkesin artık ‘Bu çağda da olur mu?’” dediği, bize yakışmayan uygulamalar”, “faşizm devrinin mirası”, “Cumhuriyetin ilanı ile devam eden tek tip vatandaş yetiştirme politikası” sözleriyle hedef alıp bunun kaldırılmasını “devasa bir adım”, “mühim bir paradigma değişikliği” olarak nitelendirdiğini…
Anayasa’daki “Türk milleti, Türk devleti, Türk milliyetçiliği ve Atatürk milliyetçiliği” gibi hususları “hastalık yayıcı virüslere” benzettiğini, anayasa değişikliği tartışmalarıyla “toplumsal hayatımıza zerk edilen bir hastalık kaynağının tedavi edilmeye çalışıldığını” anlattığını, bu konularda BDP’nin (şimdiki DEM) tavrını övüp, “etnik imaları barındıran ifadelerin yer almadığı bir anayasayı, yeni Türkiye’nin inşası açısından oldukça önemli” gördüğünü bilmeseydik!..
O açılımlara Bahçeli, “MHP iktidarında Erdoğan’ın peşini bırakmayacağız. Evinin kapısının üzerine ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ yazısını asacağım, mahallesinin çocuklarına her gün okula gitmeden Erdoğan’ın evinin önünde Andımız’ı okumalarını sağlayacağım. Devletin tüm kuruluşlarına T.C. yazısını yazdıracağım.” sözleriyle tepki göstermişti.
Gönül isterdi ki, bugünkü konuşmasında iktidara da en azından şu çağrıda bulunsaydı:
“Okullarda şehitlerimize 1 dakikalık saygı duruşunu, gelin, Andımız’ın yeniden okutulması kararıyla taçlandıralım.”