10 Kasım 1938, saat 09.05.. Gazi Babamız, “Aleykümesselam” dedi ve hasta yatağında deniz mavisi gözlerini hayata yumdu.. O an sanki zaman durdu, bir an için sanki tüm dünya sustu. Caddelerde, sokaklarda, evlerde milli bir yas yaşanıyordu, herkesin yüreğine adeta bir ok saplanmıştı. Türk milleti zamansız ebediyete intikal eden Ata’sına ağlıyordu… Türk milleti yetim kalmıştı…
Dolmabahçe Sarayı’nın koridorlarından yankılanan bir ölüm haberi; bütün Dünya’nın gündemine oturmuş, Türkiye, Halaskarının ölümü ile karanlığa gömülmüştü.. Bütün yurtta “baba öldü” nidalarıyla gözyaşları dökülmekteydi.. Bu acı haber ile birlikte adeta güneş, aydınlığını terk etmiş, tüm Dünya, büyük liderinin ölümü ile derinden sarsılmıştı..
Soğuk bir Kasım gününde, yüreklerde hiçbir zaman sönmeyecek, büyük bir ayrılık ateşi yanmaya başlamıştı.. Oldukça erken olan bu ölüm, Ata’mızın çocukluğundan beri yanında olan ve aynı zamanda onun yaveri olan Salih Bozok’u derinden sarsmıştı.. Neredeyse bütün yaşamını Atatürk’ün yanında geçiren yaveri; 10 Kasım günü Ata’sının öldüğünü anlayınca, önceden planlamış olduğu üzere, Dolmabahçe’de boş bir odaya girmiş ve kalbine bir kurşun sıkmıştır.
Bu intihar girişimi, 10 Kasım’ın üzüntüsüyle o an verilmiş bir karar değildi. “Başkomutan Yaversiz Gidemez!” diyen Bozok, bu intihar girişimini çok önceden planlamıştı. Atatürk’ün sağlığının ileri derecede bozulduğu 1938’in sonlarına doğru bir gün, Bozok, 17 yaşındaki oğlu Muzaffer’i Dolmabahçe Sarayı’na çağırtmış, karşısına oturtup şöyle demişti:
“Bak Muzaffer! Artık koca adam oldun. Atatürk ölüyor. Şunu bil ki eğer Atatürk ölürse ben de hayatıma son vereceğim. Sen artık koca adam oldun. Ailenin erkeği sensin. Annen, ablaların sana emanet. Aileye bakarsın. Oku, memleketine faydalı bir adam ol.”
Sonra bir sabah okula giderken babasını banyoda görmüş, tıraş olduğunu sanmıştı. Oysa Salih Bozok, elindeki tentürdiyotla Atatürk öldüğünde kalbine ateş edeceği yeri işaretliyordu.
Bozok, Gazi ölüm döşeğindeyken, doktorlardan, kalbe gelen kurşunun kesinlikle öldürücü olduğunu, beyne gelen kurşunun körlüğe sebep olabileceğini öğrenmesi sebebiyle; kalbine sıkacağı kurşunla hayatına son vermeye karar vermiştir. Salih Bozok, Ata’sına gönülden bağlıydı ve onsuz yaşamanın bir anlamı olmayacağını düşünmekteydi. Nitekim, Bozok, Başkomutanın vefatı ile birlikte yaşamına da son vermek istemişti..
Baş Komutanımızın vefatı, sadece Salih Bozok tarafından değil, Türkiye başta olmak üzere; tüm dünya da büyük bir üzüntü ile karşılanmıştı..
Yaşamını milletine adayan, bir imparatorluğun küllerinden ulus yaratan Atatürk’ün vefatı, tüm dünya basınında büyük yankı uyandırmıştır. Şöyle ki;
Times Gazetesi, büyük önderin vefatının ardından şu sözlere yer vermiştir..
“O Türkiye’nin önceki kuşaklarından hiç birine nasip olmayan özgürlük ve güven dolu bir hayat sağladı. Başarıları Türkiye’nin Avrupa devleti olmasını sağladı yakın doğunun tarihini değiştirdi.”
Mustafa Kemal Atatürk, bir ulusun ve hatta bütün dünyanın kaderini değiştiren ölümsüz bir insandır. Bütün hayatını vatanına ve milletine vakfetmiş ve sonucunda adını tarihe altın harflerle yazdırmış, çok önemli bir liderdir.. Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı mücadelelerden ve savaşlardan ibaret olarak geçmiştir. Başkomutan, kısa hayatına sayısız ve tarifsiz başarılar sığdırmıştır.
Yıl 1938. Bir İran’lı şair bir Tahran gazetesine ölümü üzerine bir şiir yazar. İşte o şiirin iki mısrasını paylaşacak olursak;
“Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir.” dizelerindeki bu kıskançlığı oluşturabilen Mustafa Kemal.”
Yıl 2000, ABD Başkanı`nın milenyum mesajından bir alıntı : “Bugün milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk’ tür. Çünkü o yılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir..”
Yıl 1996, Haiti Cumhurbaşkanı vasiyetinde mezar taşına yazılmasını istediği metni bırakmıştır. Diyor ki: “Bütün ömrüm boyunca Türkiye’nin lideri Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm..”
Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri ve düşünce sistemi, işte bu büyük mücadelelerden ve okuduğu binlerce kitaptan damıtarak elde ettiği fikirlerden oluşmaktadır. Bu nedenle; eşsizdir ve her daim güncelliğini korumaktadır.
“Manevi mirasım akıl ve bilimdir.” MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Mustafa Kemal Atatürk, emperyalizme karşı tam bağımsızlık, saltanata karşı milli egemenlik, bağnazlığa karşı da akıl ve bilimin yoludur. Bugün bile yaşamakta olan ilkeleri ile önümüzü bir güneş gibi aydınlatmaktadır. Bu ilkeler, bizlere bıraktığı en büyük mirasıdır. Bu mirasa sahip çıkmak ve onu korumak, Türk gençleri olarak öncelikli vazifemizdir. Bu büyük liderin düşüncelerini idrak etmek ve onun yolundan ayrılmamak, ülkemizin çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkmasının yegâne yoludur. Bu nedenle; değerli Ata’mızın yüzünü göremesek de, sesini duyamasak da; bizlere açmış olduğu yolda, gösterdiği hedefe doğru, onun ilke ve inkılapları doğrultusunda durmadan yürümek, bu hayattaki en önemli gayemizdir.
10 Kasım 1938 tarihinde fani dünyadan ayrılan Halaskârımızın, ebediyete intikalinin yıldönümünü bir kez daha idrak etmekteyiz. Aramızdan ayrılmasının derin üzüntüsünü hissettiğimiz bu günde, kendisini saygıyla ve minnetle anıyoruz. Sen rahat uyu atam. Emanetin, Türk gençliğinin elinde ilelebet muhafaza ve müdafaa edilecektir.
Yazımızı onun sözüyle bitirelim. ''Beni görmek demek, behemehâl yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.”