1980’e kadar Denizli kalkınmada öncelikli iller arasında. Fakat 1980’den sonra Turgut Özal ve Anavatan Partisi’nin ihracat üzerinden ekonomik kararları Denizli için müthiş bir fırsat oldu. Çünkü Denizli bir tekstil kentiydi. Denizli tekstili dünyaya açıldı ama bunu da çok acemice yaptı aslında. Denizli ekonomik olarak müthiş bir atılım yaptı. Kente müthiş bir oranda para ve nüfus geldi. 80’den sonra. 83’e kadar Denizli’nin nüfusu sanıyorum 180 binlerde idi, şimdi 1 milyon oldu.
Bu nüfus artış hızı belki İstanbul’un artış hızından fazladır. Tabi bir yandan sanayiye mekan lazım, bir yandan sanayinin getirdiği istihdama mekan lazım. Yani hem konut lazım, hem sanayi yapısı lazım. Tabi Denizli'nin bunu karşılayacak bir kültürü yok, mevcudu bozarak yerine yenisini koymaya çalıştı. 2002’de AKP'nin iktidara gelişinden ve Denizli Belediyesi'nin AKP'nin eline geçmesinden sonra süreç tamamen ranta hizmet eder şekilde gelişti. Yani hiç kimse yaptığı ürettiği binada bir nitelik, estetik sorgulaması yapmadı. Çünkü ne yaparsanız yapın karşılık buldu, satıldı. İyisini yapmakla ilgili kimse bir çaba sarf etmedi.
Mesela ben bugün Denizli’yi Türkiye'nin en çirkin yerleşimi olarak görüyorum; alt yapı sorunları olan, kent dokusundan, kent kimliğinden söz edemediğimiz bir yer olarak görüyorum. Bunun temelinde; bir kasabadan bir kent olmaya çalışırken, bu süreçlerin hiçbir zaman planlanamaması, koruma kavramının oturmamış olması, kentleşmedeki rotayı tamamen ekonomik kriterlerin belirliyor olması etkendir.
Bir de şöyle bir problem var: Kayseri, Gaziantep gibi bir kale kavramı yok, yani merkezde büyümemiş. Denizli, bugün bizim Çınar-Bayramyeri dediğimiz bölge etrafında şekillenmiş. Yani merkezin etrafında değil de bir doğrunun etrafında saçaklanarak büyümesi söz konusu. Bu saçaklı yapıda o hattın etrafında müthiş bir yoğunluk oluşturmuş. Artık Kınıklı, Çamlık da kent merkezine dahil olmaya başladı, merkez kavramı değişti çünkü.
Burada galiba parsel yapısının da çok etkisi var. Denizli’de çok küçük parsel yapısı var dolayısıyla birleştirme yapmadan nitelikli proje üretmeniz mümkün değil. Yani benim anlam veremediğim, ciddi deprem bölgesi olmasına rağmen 7-8 katlı binalara izin veren bir şehircilik kararı alınmış ve hepsi bunların bitişik nizam, kot farkları olan bir yapılaşma ortaya çıkarmış. Eskiden arıkların aktığı, iki katlı bahçeli evlerin bulunduğu yerleşim, 8-9 kat izinler verilerek bitişik nizam bir yerleşme haline gelmiş.
Denizli zaten nitelikli konut alanı üretmekte de şanssız bir şehir çünkü çok ciddi fiziksel sınırları var. Bir yanda dağ, bir tarafta askeri bölge bir fiziksel sınır oluşturuyor; Antalya Yolu tarafında havza alanı var yapılaşma yasak, diğer tarafta sanayileşme var konut alanı büyümesi mümkün değil. Yani artık bu hızla giderse büyüyecek yeri yok şehrin. Şehircilik anlamında da bir karakter oluşturulamadı. Maalesef burada konuşulan her şey parsel üzerine. Kentsel dönüşüm denilen şey de belki büyük şehirlere göre burada çok daha katı uygulanıyor. Bu yüzden ben Denizli’yi kocaman bir köy gibi değerlendiriyorum.
2012’de belediyesi büyükşehir oldu Denizli'nin , Kendisi henüz olmadı, biraz ona tabi şans vermek lazım. Büyükşehir olmadan önce bütünşehir kavramı vardı. Ayrı belediyeler vardı, Denizli Belediyesi şehircilik kararı alırken mutlaka o belediyelerle istişare etmek zorunda kalıyordu. Hepsi AKP'li olmasına rağmen bir çok farklı ses çıkabiliyordu. Bütünşehir yasasıyla birlikte Denizli’ye özel bir şey yapıldı ve bütün o belediyeler birleşti, hepsi tek bir meclisten yönetilmeye başlandı daha sonra da büyükşehir geldi.
Büyükşehir geldiğinde iki tane ilçeye bölündü Denizli. Tabi kolay değil bir anda herkesin görev tanımına uyum sağlaması iyi yapması. Dolayısıyla o zorlukları çekiyoruz şu anda mesela altyapı çalışmaları çok iyi ilerlemiyor, çok profesyonel yapılmıyor ama iyi olacağını düşünüyorum. Büyükşehrin şu anda çok büyük bir fayda sağladığını düşünmüyorum.
Kentli aydın kesimin “’Korunsaydı’ dediği evlerden Denizlililer kurtulmaya çalışmış. Eski Denizli evleri dediğimiz evlerin bulunduğu yer bugünkü kent merkezi Saltak-Çaybaşı dediğimiz yer. Oralardaki, bizim “korunsaydı” dediğimiz evlerden insanlar kurtulmaya çalışmış asansörlü, kaloriferli evimiz olsun diye.
Nihat Zeybekçi zamanında müthiş bir altyapı hareketine girildi burada, hala da devam ediyor. Dar parsellerde müthiş katlar, yoğunluklar var. Hatta birçok şey burada çalışmıyor. Mesela bir otopark yönetmeliği var evlere şenlik... Yeri geliyor 200-300 metrekarede çok değerli yerlerde ticari alanlar yapıyorsunuz, otopark hesabı yapıldığında 70 araçlık otopark ihtiyacı çıkıyor. Siz bırakın oraya bina yapmayı, o arsaya 70 aracı tek başına zaten sığdıramıyorsunuz, birkaç katlı otopark yapmanız lazım. Denizli öyle bir yermiş ki, olduğu gibi bırakılması gereken, hiç oynanmaması gereken… Şu an yükü kaldıramıyor.
Bana bir yetki verilse, nereyi değiştirirsin dense Çınar ile Bayramyeri arasındaki yayalaştırıldığı söylenen sadece toplu taşıma araçlarının kullandığı yola bambaşka bir kimlik tanımlarım. Araçları sokmam ve oraya çok basit simgesel bir raylı sistem yaparım. İstanbul İstiklal Caddesi’ndeki tramvay gibi. Bu caddenin sağındaki solundaki mekanları kafelerin olduğu, insanların sosyalleştiği bir yer haline getiririm. Çünkü orası günün her saatinde yaşayan bir yer, aydınlatmasından tutun da yer döşemesine, çevresinde şekillenen ticaret fonksiyonlarına kadar orayı tamamen bir kültür haline getiririm. Mesela üniversite gençliği ile Denizlililerin ilişkisinin zayıflığından bahsediyoruz. Tüm üniversite gençliğinin sosyal hayatı üniversitenin etrafındaki kafelerde şekilleniyor. O çocukların başka bir yere gitmesini sağlayacak, özendirecek mekanlar da yok. Benim için bile akşam çoluğumu çocuğumu alıp gidebileceğim bir yer haline getiririm kentin merkezini.
Belediye yönetimsel olarak ta çok çiddi yanlışlar içinde... Mesela Belediye otobüsü Burnunun dibinde Aydın Büyükşehir Belediyesi Buharkent'ten taa Didim'e kadar belediye otobüsü çalıştırıyor. Biz vazgeçtik artık Acıpayam'a Çameli'ne gitmesine; ama en azından bir Sarayköy'e bir Buldan'a bir Baklan bir Bekilli'ye otobüs çalışması lazım. İnsana değer verilmesi gerekiyor.