Anadolu Coğrafyasına Türk Milleti gelmeden Doğu Roma hakimdi. Ve bu topraklarda entrika vardı, hile vardı, tuzak vardı, kumpas vardı, yalan vardı, talan vardı, vur-kaç vardı, gasp vardı, insanların malına, canına, ırzına göz dikme vardı.
Kendi halkına zulmeden bir İmparatorluk vardı. Anadolu’da yaşayanlar, Türk Milletinin gelmesiyle adalet nedir gördüler, hoşgörü nasıl bir şey, haklının hakkını teslim etmek nasıl bir duygu Türk Milletinden öğrendiler.
Tanıdıkça, bir arada yaşadıkça, alışveriş yaptıkça bir başka ısındılar. Dost oldular, komşu oldular, kız alıp verdiler, akraba oldular. Bu hile bilmeyen, aldatmayan, kandırmayan, yalan söylemeyen doğru düzgün insanların inanç sistemine hayran kalmakla kalmadılar, benimsediler ve bizde sizin dininizle tanışmak istiyoruz dediler.
Hz. Mevlâna, yüzyıllar önce şöyle demişti. “Hak kapısından ayrılmayan Türk, var olduğu müddetçe vatansız kalmaz.”
Hoca Ahmet Yesevi’nin tutuşturduğu gönüller, Anadolu’da beli kılıçlı Alperenler olarak Anadolu’nun dağını, taşını, ovasını, bayırını, deresini, nehrini dolaştılar. Nice köye, kasabaya, şehre kondular, göçtüler, yerleştiler…
O sulara, o dağlara, o yaylalara ve şehirlere; Aladağlar, Bozdağlar, Kızılırmak, Yeşilırmak, Aksu, Göksu dediler, Uzun Yayla dediler, Akhisar, Karahisar, Karacahisar, Akşehir, Beyşehir, Yenişehir, Eskişehir dediler.
Ve o günlerden ta…bugünlere geldiler…
*****
Cumhuriyetin onuncu yıl coşkusunda, Gazi Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları hayattaydılar ve yan yanaydılar.
Gazi Mustafa Kemal Paşa diyordu ki; “Bu ülke, tarihte Türk’tü bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.”
Mareşal Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Celal Bayar, İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Refet Bele bir aradaydılar.
Milli heyecanı ayakta tutarak erişmişlerdi o günlere…
Onuncu yılı görmek onlara, yüzüncü yılı görmek bizlere nasip oldu.
Bundan bir asır önce Gazi Mustafa Kemal Paşa, orduları terhis edilmiş, vatan toprağının her köşesi işgal edilmiş, yorgun, kırgın, ümidini yitirmiş, milletini ayağa kaldırdı.
Bu ayağa kalkışın gücü ve kudreti Türk olmaktı.
O güne kadar Türk kavramı son günlerini yaşayan Osmanlı’da çok gerilerdeydi.
Falih Rıfkı Atay (1894-1971), “Batış Yılları” adlı eserinde kendi kuşağını Osmanlı’nın son çocukları olarak tanımlarken,
“Kendime ilk defa ne zaman “Türk” dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda “Türk”, kaba ve yabani demekti.” diye yazmıştı.
Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya göre ise Türk, “Yıldırımdı, kasırgaydı, dünyayı aydınlatan güneşti.”
*****
Mustafa Kemal Atatürk, Türk’ü Türk’le tanıştırdı, Türk’ü Türk’le barıştırdı.
Türk milletini asli kimliğine, özüne kavuşturdu. Türk Milleti, silkindi, toparlandı, kendine geldi. Silahını kapan, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın yanına koştu.
Sivas’ta iken Sivas’a, Erzurum’da iken Erzurum’a, Ankara’ya geldiğinde Ankara’ya…
Sen neredeysen biz oradayız, sen nereye biz oraya dediler.
Bu coşku, “Ya İstiklal ya ölüm!” ifadesine dönüştü.
Cepheden cepheye koşmuş isimsiz kahramanlardı her biri.
Türk’üz dediler, bu topraklar Türk milletinin vatan toprağıdır dediler.
İşgal altındaki vatan toprakları bu haldeyken, Türk’e durmak yaraşmaz dediler. Türk önde Türk ileri dediler…Ölümüne savaştılar, vuruldular, kimi gazi oldu, kimi şehitlik mertebesine erişti.
Ölümden korkmayanların karşısında ne Yunanı durabildi ne Ermeni’si ne Fransız’ı ne İngiliz’i ne İtalyan’ı ne Rus’u…Türk’ün, Allah’tan başka yoktu hiç kimseden korkusu…
*****
Tarihimizle dilimizle hem tanıştık hem barıştık. O Gazi Mustafa Kemal Paşa ki, dilimiz ve tarihimizi iki kanat yaptı Türk Milletine…. Uçtu Türk Milleti…Koştu Türk Milleti…Coştu Türk Milleti…Ne mutlu Türküm diyene dedi…Sevincinden gözleri doldu, ağladı Türk Milleti…
Anadolu coğrafyasına bin yıl önce ayak basmıştı Türk Milletinin Oğuz Boyu…
Tuğrul Bey ve ağabeyi Çağrı Bey vardı…
Yanlarında Amca oğulları İbrahim Yınal vardı…Yanlarında Amca oğulları Kutalmış vardı…
Çağrı Bey oğlu Sultan Alpaslan vardı…Alpaslan’ın yanında Gevherâyin, Afşin, Sav Tekin, Sunduk, Ay Tekin, Artuk, Tutak, Danişment, Saltuk, Mengücük, Çavlı, Çavuldur ve Porsuk gibi beyler vardı.
Sultan Melikşah vardı…
Baht ve taht kiminin yolunu açtı, kiminin evlatlarının yolu açıldı…
Tuğrul Sultan oldu, Ağabeyi Çağrı sonuna kadar yanında durdu. Onlar ki Dandanakan gibi bir zafer kazanmışlardı. Sonra İbrahim Yınal vardı, Pasinlerde öyle bir zafer kazandı ki, Türk Oğuzlar, Roma’yı perişan ettiler. Romalılar, Türk Oğuzlara ilk defa orada yenildiler.
*****
Malazgirt’le de Türk Oğuz’a git gidebildiğin kadar, bundan gayrı yol senin, yolun açık senin dedi Sultan Alpaslan.
Afşin Bey, seçkin birliğiyle Anadolu’yu bir uçtan bir uca geçti, İzmir’de kılıcını vurdu denize, kınına soktuğu kılıcını, dönüşte Sultan Alpaslan’a sundu. Sultanım dedi, senin emrinle bir baştanbaşa geçtim Anadolu’yu, kılıcımı vurdum denize, o kılıç size sunduğum kılıçtır.
Afşin Bey, Çaka Bey’in önünü ve ufkunu açmıştı. Ufku olabildiğince açık Sultan Alpaslan, ey Milletim, işte sana hedef, işte sana İzmir, işte sana deniz demişti.
Bu hedefte ne Sultan Alpaslan unutulur ne de Afşin Bey…
Sultan Melikşah, Kutalmışoğlu Süleyman Şaha vazife senin dedi.
Kutalmış’ın oğlu, İznik’e ulaştı kısa sürede. İznik düştü, Süleyman Şah’ın eline geçmekle kalmadı, Türkiye Selçuklularının ilk payitahtı orası oldu. Roma’nın kalbi İstanbul’a komşu oldu. İznik, İstanbul’a bağırsan duyulacak derler ya hani…İşte o kadar yakındı.
Anadolu’ya, önce üç büyük Haçlı seferi belası, ardından Moğol belası gelmemiş, uğramamış olsaydı. Türkiye Selçukluları, geniş ufuklu Sultanlarıyla kim bilir nerelere kadar ulaşabilirlerdi.
Bu kadar ağır saldırıya karşı koymak Türk Milletinden başka bir milletin harcı değildi.
*****
Bu coğrafya bizim coğrafyamız. Sanki bu coğrafyaya binlerce yıl öncesinde de birkaç kez gelmiş gibiyiz. Tanıdık, bildik, oldukça aşina olduğumuz bir coğrafya. Dağlarını, ovalarını, nehirlerini ezbere biliyormuşuz gibi…
Burası Roma tarihçilerinin de dediği gibi Türkeli. Haçlı Tarihçilerinden Turchia diyenler var. Aynı coğrafya üzerinde Türk Milletinin kurduğu üçüncü devletin yani Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın kurduğu devlet yüz yaşını doldurdu. İkinci yüzyıla döndü.
Nasip olursa 29 Ekim 2025’te 102 yaşına girecek.
Varsın bölen böldüğünü, parçalayan parçaladığını sansın. Biz özümüzde, sözümüzde biriz, beraberiz, hak bildiğimiz yolda, korkmadan ilerleriz.